Günümüzde salgın hastalıklar,
doğal afetler, deprem gibi olayları sık sık yaşamaktayız.
Yaşanılan olaylar iş
dünyasını, esnafı, sanatkârı ve bizleri ekonomiden başlayıp her yönüyle etkiliyor.
Bunun en son örneğini de tüm dünyada
ve ülkemizde görülen Koronavirüs salgınında yaşadık. Yaşıyoruz da.
Ekonominin yanında, iş
kayıpları yaşanırken, işimizden aşımızdan da olduk.
Devlet bir taraftan
salgının yayılmasının önüne geçmek için tedbirler alarak uyguladı. Bir taraftan
da destekler verdi.
Üç sonrasında normalleşme
sürecine gidilerek, yeniden ekonominin çarkları dönmeye başladı.
Tabi ki bu süreç bizlere
çok şeyler öğretti. Bu öğrettiklerinin en önemlisi de tasarruf etmenin yeniden
farkına varmamız oldu.
Tasarruf etme anlayışı ve
kültürü bizim geleneklerimizde var olan ve sıkıntılı süreçlerde başvurulan bir
yöntemdir.
Ülkemizde yaşanılan sayısız
sıkıntılı dönemleri tasarruf ve dayanışmayla atlattık.
Görülen oki salgın
sürecinde tasarrufa yeterince önem vermediğimiz de ortadadır.
Salgının bizlerde
oluşturduğu psikolojik etkiyle tüketeceğimizden fazlasını alarak, israf ettik.
Yanlış olan bu anlayıştan
kurtularak, tasarrufa önem vermeliyiz. Çünkü yarının ne olacağını hiç kimse
bilemez.
Tasarruf yapmak ve yaşatmak
hem kişisel hem de toplumsal açıdan iyi bir geleceğin ön koşuludur.
Sadece zor dönemlerde
başvurulan bir yöntem olmamalıdır. Sürekliliği sağlanmalıdır.
Zor zamanlarda başvurulan
yöntem anlayışından uzaklaşılmalıdır.
Pek çok şirket tasarruf
etmeyi sadece kriz dönemlerinde gündemine alarak, geçici önlemler alır.
Genellikle her zaman yapılanları
yapmakla başlar. İşyerine alınan gazeteleri kısar, çayı-kahveyi yasaklar.
İşlerin daralmasına aşırı
tepki vererek çalışanların bir bölümünü işten çıkarır. Bu, baştan aşağı yanlış
bir anlayış olup, krizin atlatılmasına yararı olmayan tedbirlerdir.
Pek çok şirkette Tasarrufu,
zor zamanlarında değil, refah dönemlerinde yapması gereken bir eylem olarak
görür.
Geleceğini düşünerek
şirketinde tasarrufa yönelerek, gereken önemi verir. Bunun sonucunda ekonomik
anlamda kazançlı çıkar.
Tasarruflu davranmak ve
uygulamak sadece dönemsel bir tedbir değil, bir iş yapma biçimi, bir dünya
görüşü, bir hayat tarzı olmalıdır. Bu anlayış toplumun bütün yapısı içinde geçerlidir.
Türkiye Genç İşadamları
Derneği (TÜGİAD) Genel Başkanı Anıl Alirıza Şohoğlu, Covit-19 pandemisi
sürecini değerlendirdiği bir açıklamasında tasarruf etmeyi öğrenmemiz lazım
diyerek, “Pandemide gördük ki iki ay
içinde kaotik bir ortama dönüşebiliyoruz. Biz tasarruf edip, tasarrufları da
doğru yönlendirebilirsek en azından önümüze gelebilecek krizlerden daha az
etkilenebiliriz. Bugün Covid-19 biter, yarın başka bir şey çıkar. O nedenle
tasarruf etmeyi öğrenmemiz şart. Tasarrufun ise önce kamudan başlaması
lazımdır. Globalleşme dediğimiz konu kısa sürede olmayacak, önümüzdeki yıl
ülkeler içine kapanacak, Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi, Türkiye
gerektiğinde kendine yeten bir ülke olabilmeli.”
TÜGİAD Genel Başkanı Anıl
Alirıza Şohoğlu, artık Türk insanının ve iş dünyasının tasarruf etmek zorunda
olduğuna dikkat çekerek, tasarrufun hayatımızın her alanında vazgeçilmez olması
gerektiğini dile getiriyor.
Sonuçta Koranavirüs Salgını
ve yaşadıklarımız bizlere çok şey hatırlatarak, öğrettiğini düşünüyorum.
Bunların başında da sosyal
dayanışma ve tasarruflu olma kültürüdür.
Toplum olarak bugünü
yaşayıp, geleceğe “Allah Kerim!” diye bakmaya devam ettiğimiz sürece hiçbir şey
kazanmayız. Aksine hep kaybederiz.
Artık yarın başımıza neler
gelebileceğini düşünerek, tasarrufa ve tasarruflu davranmaya daha fazla ağırlık
vermeliyiz.
Hayatımız her alanında
tasarruflu olmayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Bunu yaptığımız sürece
kazanan bizler ve ülkemiz olur. Ne dersiniz sizce de böyle davranmamız gerekmez
mi?
Yazarlar
Resim Galerisinden